Fotoğrafta sıradışı ve orijinal yaklaşımlar
Bir fotoğrafı
değerli kılan nedir? Kadraj, ışık, kompozisyon, içerik...? Aslında fotoğrafik
değerlerin başarılı olarak kullanıldığı tüm fotoğraflar bizim için değer ifade
eder. Bu değerler arasında en büyük katkı payının sıradışılıktan,
orijinallikten ve hatta kimi zaman aykırılıktan geldiği de bir gerçektir.
Fotoğraf sanatı birçok kurala sahip olmasına karşın, zaman zaman kuralsızlığın
da çok başarılı sonuçlar doğurabileceği bir sanattır aslında. Bugün fotoğraf
çekmenin bir sanat olup olmadığı tartışıla dursun, ben bir insanın emek vererek
ortaya çıkardığı, bir anlamda yarattığı ve beğeni kazanan her türlü oluşumu
sanat olarak değerlendiriyorum. Bu düşünceden yola çıkarak, başarının
anahtarının yalnızca fotoğrafı çekmekte değil, fotoğrafı yaratmakta olduğunu
vurgulamakta fayda görüyorum. Çünkü yarattığımız her fotoğrafta mutlaka bir
emek ve içinde de mutlaka bir mesaj var olacaktır. Tıpkı her sanat dalında var
olduğu gibi.
Fotoğraf - 1 |
Planladığımız sahne
gerçekleşinceye kadar uygun anı beklemek gibi, bir fotoğrafı yaratıcı ve
sıradışı bir hale getirmek için birçok yöntem kullanılabilir. Göz hizasının
altından veya üzerinden, farklı açılarda çekilen fotoğraflar da kullanılacak
yöntemlerden birine örnek olarak gösterilebilir. Göz hizasının çok altından
çekilen bir tabur asker örneğin, veya bir binanın tepesinden çekilmiş sokak
fotoğrafları. Sıradışı ve farklı fotoğraflar çekmek, kimi zaman da zamanı nasıl
kullandığımızla yakından ilgilidir. Çok kalabalık görmeye alıştığımız bir
caddenin veya bir köprünün, günün erken saatlerinde bomboş olarak
fotoğraflanması da sıradışılık adına fotoğrafa hoş bir lezzet katabilir.
Sıradışı fotoğraftan neyi kastettiğimizi biraz daha açalım ve Fotoğraf 1’i
(20sn. – F/20) bu gözle inceleyelim. Bu fotoğrafta öncelikle dikkatimizi çeken,
az önce bahsi geçen, sürekli kalabalık ve trafiğin görüldüğü Maslak yolunun
sakinliğidir. Yoldaki sakinlik ve dingin görünüm, ilginin yüksek binalar
üzerinde daha yoğun toplanmasına sebebiyet vermektedir. Bir başka dikkatimizi
çeken konu da, kadrajın içine objelerin yerleştiriliş şeklidir. Kadraj yolun
sağ kenarından yapılmıştır. Bu sayede yolun ikiye ayırdığı yüksek binaların
arasındaki boşluk, yol aydınlatmalarının sıralanışı ile doldurulmuştur. Aynı
kadrajın yolun ortasından yapılması, binalar arasında istenmeyen kocaman bir
boşluk oluşmasına sebebiyet verecektir. Kadraj yapılırken, özellikle dikkat
edilmesi gereken konulardan biri de gereksiz boşlukların oluşmamasıdır.
Enstantane ve diyafram seçiminin de fotoğrafa yansıyan olumlu etkileri
görülmektedir. Enstantanenin uzun tutulması, yoldan geçen araçların birer ışık
huzmesi şeklinde görünmesini sağlarken, aynı zamanda da fotoğrafa bir miktar
hareket kazandırmıştır. Diyafram özellikle kısık tutulmuş, bu sayede yol
aydınlatmaları yıldız görünümünü almıştır. Genellikle benzer görüntüyü sağlamak
için kullanılan yıldız filtresine burada gerek duyulmamıştır. Bu fotoğrafta,
kadrajın 1-2m. kadar daha soldan yapılması, sağ tarafta kalan yol
aydınlatmalarının binaların arasındaki boşluğu daha homojen doldurmasını
sağlayabilirdi. Ayrıca, ışıkların birbiri ardına saklanmaları da bu sayede
engellenmiş oldurdu. Kadrajın üst tarafındaki boşluğun da biraz fazla olduğu
düşüncesiyle, gereksiz alan kesilerek atılmıştır. Bu sayede, hem fazla
boşluklardan kurtulunmuş, hem de panaromik görünümlü bir fotoğraf elde
edilmiştir.
Göz hizası dışında kadraj yapmak
Kadrajı genellikle
normal göz hizası dışında bir açıdan yapmanın da, fotoğrafa sıradışı ve
orijinal bir hava katacağını söylemiştik. Genellikle hepimizin görmeye
alıştığı, göz seviyesinin dışında çekilen fotoğraflar, çok sade bir fotoğrafı
sanatsal bir havaya büründürebilir.
Fotoğraf - 2 |
Fotoğraf 2’de (1/500sn. – F/11) kadraj göz seviyesinin çok altından
yapılmıştır. Geniş açı objektif ile yapılan bu kadrajda, fotoğraf makinesi
zincire çok yakın tutulmuş ve netlik de zincir üzerine yapılmıştır. Bu
fotoğrafta, çok yakın ve çok uzak iki obje bir araya getirilerek, gözün önce
zincir üzerinde, daha sonra köprü üzerinde bir yol izlemesi amaçlanmıştır.
Zincirin aşağı doğru yaptığı seyim ile köprünün taşıyıcı halatlarının yaptığı
seyim birbiriyle özdeşleşmiştir. Zincirin devam eden parçasının da kadrajın sağından
dışarıya çıkacakmış gibi görünmesi, fotoğrafa derinlik kazandırmıştır. Bir
fotoğraf karesinde, aynı objeye ait oransal farklılıklar, kadraj da belirgin
bir derinlik kavramı yaratırlar. Bu fotoğraftaki zincirin halkaları arasındaki
oransal fark da, bu anlamda çok etkin olmuştur. Zincir üzerinden alınan pozlama
değeri, köprünün üzerinde patlamaya sebebiyet vererek, kadrajın alt kısmı ile
üst kısmı arasında ciddi bir kontrast farkı oluştursa da, bu fotoğrafı amacına
ulaşmış bir fotoğraf olarak değerlendirebiliriz.
Farklı dokuları
aynı kadrajda üst üste kullanmak
Fotoğraf - 3 |
Aynı kadrajda
birden fazla dokuyu üst üste kullanmak da orijinal sonuçlar elde etmemizi
sağlayabilir. Örneğin, 1. fotoğrafın sol üst köşesine daha önceden çektiğimiz
bir ay fotoğrafının eklenmesi, tamamlayıcı bir unsur olabilirdi. Yakın
geçmişte, aynı kare üzerine iki ayrı çekimin üst üste bindirilerek elde
ettiğimiz bu fotoğrafları, artık dijital ortamda bilgisayar kullanarak da elde
etmek mümkün. Fotoğraf 3’de, (1/80sn. – F/18) iki ayrı dokunun üst üste
bindirilerek yapıldığı bir çekim örneği görüyoruz. Ancak burada, Galata Kulesi
kadrajın tam ortasına yerleştirilmiş ve kadraj Galata Köprüsü’nün demir
parmaklıkları arkasından yapılmıştır. Bu sayede, iki ayrı çekim yaparak üst
üste bindirme uğraşına girmeye ihtiyaç kalmamıştır. Çerçeveleme metodu olarak
da bilinen metotla çekilen bu fotoğrafta, ilginin Galata Kulesi’nde
yoğunlaşması hedeflenmiştir. Kulenin çevresinde kalan kısmen modern
yapılaşmanın da demir parmaklıklar arkasında kalması, kadrajdaki tarihi dokunun
pekişmesini sağlamıştır. Demir parmaklığın, kadrajın sağında, solunda, altında
ve üzerindeki kısımlarının da eşit ve simetrik olmasına özen gösterilerek,
kadrajın bilinçli yapıldığı vurgulanmaktadır.
Bu kadrajda, büyük çoğunluğu Galata Köprüsü’nün demir parmaklıkları
kaplasa da, ilgi merkezi Gala Kulesi’nin kendisinden başka bir şey değildir.
İlk bakışta gözü yoran, karmaşık bir fotoğraf izlenimi oluşmakla beraber,
standart ve alışılagelmiş bir fotoğraf olmaması da, ilgi çekici olmasına yol
açmaktadır.
Kendimize “Neyin
fotoğrafını çekiyorum?” sorusunu soralım
Fotoğraf - 4 |
Deklanşöre basmadan
önce kendimize şu soruları sormalıyız: Ben neyi çekiyorum? Yaptığım kadrajda
göstermek istediğim ne, bir ilgi merkezi var mı? Nasıl bir mesaj vermek istiyorum?
Çıplak gözle gördüğümüz objelerin, fotoğraf kartında çok daha farklı
görünebileceğini daha önceki yazılarımda da belirtmiştim. Şimdi, bu gözle
Fotoğraf 4’e (1/500sn. – F/11) bir bakalım. Bu fotoğraf hakkındaki tüm detay
bilgiyi bize kadrajın tam ortasındaki elektrik direğinin gölgesi vermektedir.
Direğin varlığı öncelikle, fotoğrafın bir dış mekanda çekildiğini
göstermektedir. Yani bu bir yağlı boya tablo veya benzeri bir çalışma değildir.
Dolayısıyla, fotoğraftaki üç ayrı dokudan en alttaki zemini, ortadaki boyalı
bir duvarı, yukarıdaki mavi alan da gökyüzünü oluşturmaktadır. Direğin gölgesinin kadrajın altında kalan
kısmının kalınlığı ile, uç kısmının kalınlığı arasındaki fark, fotoğraf
makinesinin zemine çok yakın bir yere yerleştirildiğini gösterirken, duvar ile
makine arasındaki mesafe hakkında da bilgi vermektedir. Direğin gölgesinin
kırıldığı yer, duvarın başlangıç noktasını ve duvarın bize eğimini
göstermektedir. Elektrik direğinin gölgesinin oluşturduğu kıvrım ile, duvarın
sağındaki kırmızı desenin kıvrımı arasındaki benzerlik de, fotoğrafa belirgin
bir harmoni katmıştır. Fotoğraf 2’de olduğu gibi, bu fotoğrafta da, gözün bir
yol izleyerek ilgi merkezine ulaşması istenmiştir. Özetle, elektrik direğinin
gölgesini takip eden göz, duvardaki desenle buluşmaktadır. Direğin gölgesi,
fotoğrafta bir ilgi merkezinin oluşmasına yardımcı olmuştur. Şimdi aynı
fotoğrafa, parmağımızla direğin gölgesini kapatarak bakalım. Artık derinlik
kavramı tamamen ortadan kaybolmuştur. Çıplak gözle görülen derinliği, direğin
gölgesi olmadan fotoğrafa yansıtmak mümkün değildir. Aynı şekilde, ilgi merkezi
de kaybolmuştur. Bakmamız gereken yeri gözümüz artık net olarak seçememektedir.
Halbuki, direğin gölgesi bizi doğrudan bakmamız gereken yere götürmektedir.
Soyut fotoğraf olarak değerlendirdiğimizde, bu fotoğrafın da farklı bir bakış
açısıyla çekildiği söylenebilir.
Fotoğraf - 5 |
Küçük detaylar da,
bazen çektiğimiz fotoğrafları sıradışı bir hale getirebilir. Fotoğraf 5’te
(1/125sn. – F/8) bu tarife uygun bir enstantane yakalanmış. Bu fotoğrafı
çekerken, fotoğrafın daha doğal olması için, öncelikle boyacıların beni fark
etmemesine özen gösterdim. Sokağın karşısına geçerek uygun anı beklemeye
başladım. Şans eseri, her iki boyacı da kısa bir süre için ellerini çenelerine
götürdüler ve deklanşöre basmak için uygun an oluştu. Burada dikkatimizi çeken,
her iki boyacının da birbirleriyle tamamen aynı pozu vermesi ve simetrik
olmaları. Eğer boyacıların kıyafetleri aynı olsaydı, bir boyacı sanki ayna
karşısında oturuyormuş gibi görünebilirdi. Aynı kadrajda her iki boyacının da
simetrik olmaması, bu fotoğrafı ilginç olmaktan çıkaracak ve sıradan bir
fotoğraf haline getirecekti. Bazen, bulunduğumuz konumu hiç değiştirmeden de
ayağımıza sıradışı fotoğraf çekme fırsatlarının geleceği ihtimalini göz ardı etmemek
gerekli.
Yazının başında da
belirttiğim gibi, bazen kuralsızlıkların ve aykırılıkların bizi daha yaratıcı
ve sıradışı olmaya teşvik edeceğini yeniden hatırlatmak istiyorum. Fotoğraf
çekerken, kuralların bizi yaratıcılıktan uzaklaştırmadığına dikkat etmeliyiz.
Sonuçta, yaratıcılık ve orijinallik adına fotoğrafa kendimizden kattığımız her
şeyin, bizi biraz daha sanatsal, biraz daha sıradışı sonuçlara sürükleyeceğini
unutmayalım.
No comments:
Post a Comment