Ara / Search This Blog

Saturday, January 31, 2015

KAPALI MEKANDA FOTOĞRAF ÇEKİMİ

Kapalı mekanda fotoğraf çekimini doğrudan etkileyen faktörleri gözden geçirelim.

Kapalı mekanda fotoğraf çekimi, açık havada yapılan çekime kıyasla birçok ilave bilginin ve kimi zamanda donanımın kullanılmasını gerektirir. Kapalı mekanda karşılaşabileceğimiz başlıca zorluk, ışık şartlarının elverişsiz olmasıdır. Fotoğraf açısından bu elverişsiz şartları üç ana başlık altında toplayabiliriz:

1.    Yetersiz ışık
2.    Değişken ışık
3.    Dengesiz ışık

Bu başlıkların açıklamalarına geçmeden önce, elverişsiz ışık koşullarıyla mücadele edebileceğimiz silahlarımızı da saymakta fayda var:

a.     Tripod (üçayak)
b.    Kelvin (ışık sıcaklığı) ayarı
c.     ISO ayarı
d.    Gri kart ve WB (beyaz ayarı dengesi)
e.    Flaş     

Yetersiz Işık

Işığın, herhangi bir yerden destek almadan fotoğraf çekmemizi engelleyecek kadar zayıf olduğu ortamlardır. Örneklerle açıklayacak olursak, 60mm. odak uzaklıklı objektifle net çekim yapabilmek için, en az 1/60 gibi bir enstantane değerine ihtiyaç vardır. Ancak, ışığın yetersiz olduğu kapalı mekanlarda, makinemiz genelde 1/15 veya 1/10 gibi düşük enstantane değerleri verir.

Tripod (üçayak) kullanımı
Işığın yetersiz olduğu bu gibi durumlarda yapacağımız en iyi şey, çekimi tripod üzerinde gerçekleştirmektir. Tripodlar, bir yandan titreşimsiz çekim yapmamızı sağlarken, diğer yandan da arzuladığımız kadrajı tam yapmamızı sağlarlar. Ancak, tripod kullanımı her koşulda elverişli olmayabilir. Nitekim müze, saray v.b. bazı tarihi mekanlarda tripod kullanılarak fotoğraf çekilmesine izin verilmemektedir. Bu gibi durumlarda, mevcut imkanlarımızdan elverdiğince yararlanmak gerekmektedir. Örneğin; sırt çantamız veya çevredeki muhtelif destek alabileceğimiz imkanlar (merdiven trabzanı, pencere girintisi, v.b.) kullanılabilir. Kimi zaman yerde bağdaş kurup, ellerimizi bacaklarımızın üzerine koyarak kendi vücudumuzdan destek almak da çok işe yarar. Bu pozisyon aynı zamanda, ortama farklı bir bakış açısı ile yaklaşmamızı da sağlayacaktır.

ISO ayarı
ISO değeri, dijital fotoğraf makinelerindeki sensörün, ortam ışığına karşı duyarlılığını belirleyen bir değerdir. ISO değeri yükseldikçe, duyarlılık artar. Bir başka deyişle, düşük ışıkta net çekim yapmak kolaylaşır. ISO değeri düşdükçe de, makinemizin ışığa karşı hassasiyeti azalır.  ISO ayarı, dijital fotoğraf makinelerinin kullanıcılarına kazandırdığı en önemli avantajlardan birisidir. Film kullanan makinlerde bu özellik mevcut olmadığından, her koşul için yanımızda farklı ISO (veya ASA) değerleri taşıyan (100, 200, 400 v.b.) filmler bulundurmamız gerekirdi. Bu da, gün ışığından loş bir ortama geçildiğinde, bizlere mevcut filmimiz tükenmeden makineden çıkartıp yüksek ASA değerli filmi takma zorunluluğu getirirdi. Şimdi ise aynı işlemi, makinemizin ISO değerini bir tuşla artırmak suretiyle gerçekleştirebiliyoruz. Bugün, amatör makineler dahil artık birçok makine üzerinde ISO değeri 100 – 400 arasında değiştirilebiliyor özelliğe sahip. Bazı profesyonel makinelerde ise bu değer 1600, 3200 ve hatta 6400 gibi değerlere kadar yükseltilebiliyor. Bu da neredeyse mum ışığı loşluğundaki ortamlarda bile net çekim yapmamızı sağlayabiliyor. Ancak ISO değerinin artırılması, dijital makinelerde “noise” (kirlilik) adı verdiğimiz görüntü bozukluklarına sebebiyet verdiğinden, genellikle ISO 500 üzerindeki değerler pek tercih edilmemektedir.

ISO değerinin enstantane ile doğru orantılı bir ilişkisi vardır. Örneğin; makinemiz ISO 100 değerinde 1/15 gibi bir enstantane değeri verirken, ISO 200 değerinde 1/30 enstantane değeri belirleyecektir. ISO 400 değerinde ise, 1/60 enstantane değeri belirlenecektir. 1/15 gibi riskli bir enstantane değeri kullanmak yerine, ISO değerini 400’e çıkartmak suretiyle 1/60 enstantanede çekim yapmak, net götüntü elde etme şansımızı artıracaktır.

Flaş kullanımı
Flaş kullanımı bu tip durumlarda hepimizin kurtarıcısı gibi görünse de, aslında çoğunlukla hatalı kullanılmaktadır. Makinesine göre değişmekle birlikte, flaşlar genelde ilk 3-5m. mesafe içinde en iyi aydınlatmayı sağlarlar. Bu mesafe aşıldıkça, flaş ışığının etkisi logaritmik olarak azalır. Flaşlı çekimlerde, makineler genellikle 1/60 enstantane değerini kullanırlar. Bu değer de, kapalı mekanların pozlanması için yeterli değildir. Fotoğraf makinemiz, bizim bu bilgiye sahip olduğumuz düşüncesiyle kendini ayarlar. Makine flaşlı çekim konumuna getirildiğinde, 3-5m. mesafe içindeki objeleri en iyi şekilde aydınlatabilmek için gerekli parametreleri kullanır ve çekimi tamamlar. Ancak, kapalı mekanlarda genellikle aydınlatılmak istenen mesafe 3-5m. ile sınırlı değildir. Örneğin; Dolmabahçe Sarayı içinde bir arkadaşımızın fotoğrafını, makinemizin otomatik modunda ve flaşla çekersek, arkadaşımız gayet net ve aydınlık çıkacak, ancak arka plandaki detaylar pozlama süresinin kısa olmasından dolayı karanlık çıkacaktır. Bu durumda yapılması gereken makinemizin manuel olarak ayarlanmasıdır. Öncelikle, flaş kapalıyken makinemizin kaç enstantane değeri (Ör: 1/15) verdiği gözlemlenmelidir. Daha sonra makine, enstantane öncelikli çekim konumuna getirilerek, az önce ölçülen değer manuel olarak ayarlanmalıdır. Bu enstantane değeri, genel ortam ışığının sensör üzerine kaydedilmesi için yeterli bir değerdir. Bu değer kullanılarak flaş devreye sokulmalı ve çekim gerçekleştirilmelidir. Bu durumda, sensör makineye yakın olan kişiyi flaş ışığı kullanarak net bir şekilde kaydedecek ve kalan sürede de arka planı kaydetmeye devam edecektir. Fotoğraf 1’de (2sn. – F/4.8) benzer yöntem kullanılmış ve flaş ışığı ile, önde ve karanlıkta kalan  iki sütun hafif olarak aydınlatılmıştır. Burada flaş ışığı dolgu olarak kullanılmak istendiğinden, ışın değeri 1/32 oranında düşürülmüştür. Ancak bu oranın 1/16 veya 1/8 gibi daha yüksek tutulması, öndeki sütunların biraz daha belirginleşmesini sağlayabilirdi. Ayrıca, bu gibi şartlardaki flaş kullanımlarında, flaş ışığının ortam ışığından daha soğuk bir renk vermesini engellemek için, flaşımızın önünde sarı veya turuncu filtre kullanmak da faydalı olabilir.
FOTOĞRAF - 1

Değişken Işık

Kelvin (ışık sıcaklığı) ayarı
Dijital fotoğraf makinelerinin en zorlandığı ışık koşulları, birden fazla sıcaklığa, bir başka değişle Kelvin derecesine sahip ışığın bir arada olduğu durumlardır. Kelvin değeri, ışık kaynağına göre değişkenlik gösterir. Aşağıdaki liste, çeşitli ışık sıcaklıkları hakkında genel bir fikir vermektedir:

·         Mum ışığı              : 1900K
·         100W'lık ampul     : 2800K
·         Halojen lambalar  : 3300K
·         Gün ışığı               : 5500K
·         Flaş ışığı               : 6000K

K değeri azaldıkça ışığın sıcaklığı artar (bir anlamda kırmızı tonu artar), K değeri arttıkça da, ışığın sıcaklığı azalır (yani mavi tonu artar). Değişken ışıklı ortamlara en iyi örnek sahne ve fuar ortamlarıdır. Bu ortamlarda, aynı anda hem fluoresan lambalar, hem normal ampül aydınlatmaları hem de halojen aydınlatmalar bir arada bulunabilir. Değişken ışıklı ortamlarda dijital makinelerin, film kullanan makinelere üstünlüğü tartışılmazdır.

Bugün birçok dijital fotoğraf makinesinin üzerinde standart olarak; gün ışığı, gölge, kapalı mekan, bulutlu hava, v.b. ayarlar bulunmaktadır. Ancak bu standart ayarlar, sabit bir K değerine eşlendiğinden, özellikle de değişken ışıklı ortamlarda, her zaman istenilen sonucu veremeyebilirler. Örneğin; ağırlıklı olarak fluoresan ampüllerin bulunduğu ancak kısmen normal ampüllerle aydınlatılan bir ortamda, makinenizin hangi standart modunu kullanacağımıza karar vermek kolay olmayacaktır. Büyük ihtimalle de, seçilen standart değerlerden hiçbiri tatminkar bir sonuç vermeyecektir. Bu gibi durumlarda, özellikle SLR tip dijital fotoğraf makinelerinde bulunan ve manuel olarak müdahele edilebilen Kelvin ayarı imdadımıza yetişmektedir. Kelvin değerini manuel olarak ayarlayarak yaptığımız çekimlerin, gerçek renklere yakın olup olmadığını LCD ekran üzerinden kolayca tespit edebiliriz. Bunun başlıca yöntemi, renginden kesin emin olduğumuz objelerin çekim sonrasında ekranımızda oluşan görselini kontrol etmektir. Kolay ayırdedilebilecek renklerin başında beyaz ve siyah gelmektedir. O yüzden, öncelikle bu renklerin doğruluğu gözlemlenmelidir. Örneğin; Fotoğraf 2’de (1/180sn. – F/2.8) ilk kontrol etmemiz gereken bölgeler, yerdeki adamın çorapları, kızların başındaki kaseler ve sağdaki kızın bluz askısıdır. Bunların renklerinin beyaz olduğu aşikardır. Eğer ayarladığımız K değeri bu objeleri mavi ağırlıklı gösteriyorsa, o durumda K değerini gerçek beyaz renge ulaşıncaya kadar düşürmemiz gerekmektedir.
FOTOĞRAF - 2

Gri kart ve WB (beyaz ayarı dengesi)
Değişken ışık koşullarında kullanabileceğimiz bir diğer metod ise, gri kart üzerinden makinamızın WB (beyaz ayarı dengesi) ayarının yapılmasıdır. Gri kart, adından da anlaşılacağı üzere gri renkte özel üretilmiş bir karttır. Dijital fotoğrafın yaygınlaşmasıyla, bugün birçok fotoğraf mağazasında bulabileğimiz bu kartlar, %18 oranında ışığı yansıtma özelliğine sahiptirler. Kullandığımız makinelerin üretim esnasındaki kalibrasyonları da bu mantığa göre yapılmaktadır. Eğer fotoğraf makinemiz, manuel olarak WB değerini okumamıza ve belirlememize müsaade ediyorsa, bunu gri kart kullanarak yapmak en sağlıklısıdır. Özellikle, değişken ışık ortamlarındaki birbirinden farklı K değerlerindeki ışığın, kart üzerinden yansımasını okumak yöntemiyle yapılan WB ayarı, manuel olarak yapacağımız K değeri ayarından daha doğru sonuçlar elde etmemizi sağlayacaktır.

Dengesiz Işık

Kapalı mekanlarda, pencereden içeriye giren ışık veya tek noktadan yapılan aydınlatma gibi şartlar, dengesiz ışık ortamını yaratırlar. Yani, bir taraf tamamen aydınlıkken, diğer taraf kısmen karanlıkta kalabilir. Fotoğraf 3’de (1/80sn. F/4.2), sol taraftaki pencerelerden gelen ışık yüzünden kolonlar üzerinde patlamalar meydana gelirken, tavan nispeten karanlık çıkmıştır. Bu gibi şartlarda “bracketing” tabir edilen, aynı kadrajın farklı pozlandırma ile birden fazla çekiminin yapılması uygundur. Fotoğraf 3’de 1/60, 1/80 ve 1/125 gibi çeşitli enstantane değerlerinde pozlandırmalar yapılarak, karanlık alanların en belirgin olduğu, ancak aydınlık alanların da en az patlamayla kurtarılabileceği bir pozlandırma süresi tercih edilmiştir. Dengesiz ışıklı ortamlarda, pozlandırma tamamen aydınlık alana göre de yapılabilir. Aydınlık bölgeden okuduğumuz enstantane değeri yüksek olacağından, karanlık bölge fotoğrafta nereyse hiç görünmeyecek, ancak aydınlık alanda patlamalar oluşmayacaktır. Bu durumda karanlık bölgeleri aydınlatmak için flaş desteğine ihtiyaç duyulur. Ancak, flaşın suni bir görünüm yaratmayacak şekilde kompanse edilmesi gerekmektedir. Fotoğraf 3’de dolgu flaşının kullanıldığını, öndeki sol ve sağ kolonlar üzerindeki mavimsi renk tonundan kolayca farkedebiliyoruz.
FOTOĞRAF - 3


Kapalı mekanlar bize, hem yaratıcı hem de değişik lezzetlerde fotoğraf elde etme imkanı sunar. Bu ortamlarda yanal ışık, ters ışık, uzun enstantaneli çekimler gibi, çeşitli fotoğraf tekniklerini kullanarak bol bol alıştırma yapma imkanı vardır. Özellikle hava şartlarının müsait olmadığı durumlarda, fotoğraf çekimi için kapalı mekanları tercih edip, bu konular üzerinde çalışarak hoşca zaman geçirebiliriz.

Friday, December 6, 2013

Odak uzaklığının ve ilgi merkezine olan mesafemizin sonuca etkileri

Öncelikle odak uzaklığından bahsedelim. Odak uzaklığı; objektifin optik merkezi ile sensör arasındaki mesafedir. Odak uzaklığı azaldıkça görüş açımız genişler, objeler bizden uzaklaşır, odak uzaklığı fazlalaştıkça görüş açımız daralır, objeler bize daha çok yaklaşır.

Daha basit bir dille anlatacak olursak; zoom objektifimizi 24mm. gibi bir değere getirdiğimizde açımız genişler, 100mm. gibi bir değere getirdiğimizde açımız daralır. İki odak uzaklığı arasındaki farklılık sadece geniş açıya sahip olmamızdan ibaret değildir. Geniş açıya sahip olduğunuz odak uzaklığında aynı zamanda ilgi merkezinizin arkasında kalan objeler de sizden uzaklaşır. Eğer ilgi merkezinizin arkasında objeler kadraja dahil etmek istemediğiniz objeler ise, kullanmanız gereken yöntem, kısa bir odak uzaklığı ile (Ör: 16mm.) ilgi merkezinize olabildiğince yaklaşmanız olacaktır. Tam tersi bir durum söz konusu ise, yani ilgi merkezinin arkasındaki objelerin kadrajda daha yakın durmasını arzu ediyorsanız, bu durumda ilgi merkezine uzak bir noktadan, zoom yaparak, daha uzun bir odak uzaklığı ile (ör: 200mm.) çekim yapmanız gerekmektedir.

Aşağıdaki örnek fotoğrafta, aynı modele farklı uzaklıklardan ve farklı odak uzaklıkları ile yapılan çekimleri gözlemleyebilirsiniz. Modelin arkasındaki fonun, odak uzaklığı ile nasıl farklılaştığını rahatlıkla farkedebiliriz.




Thursday, February 14, 2013

Flaş Özellikleri ve Kullanımı

Fotoğraf makinamız üzerinde 2 tip flaş kullanabiliriz. Bunlardan biri makinemizin üzerinde bulunan dahili flaş (Bkz. Fotoğraf-1), diğeri ise sonradan takabileceğimiz tepe flaşı (Bkz. Fotoğraf-2). Her iki flaşın da amacı aslında aynı olmakla birlikte, işlevleri biraz farklılık göstermektedir.

Fotoğraf-1
Fotoğraf-2

Flaş ışığı aşağıdaki durumlarda kullanılır:

  • Doğal ışığın yetersiz olduğu durumlarda
  • Dolgu ışığı elde etmek amacıyla
  • Ters ışıklı ortamlarda objeyi aydınlatmak amacıyla
Flaş ışıkları, çoğumuzun zannettiği kadar kuvvetli değildirler. Makine üzerinde bulunan dahili flaşların aydınlatma mesafesi genellikle 3m. ile 5m. arasında değişmektedir. Ancak profesyonel tepe flaşları ile bu mesafe 75m.'lere kadar çıkabilmektedir.

Flaş ışığının şiddeti aşağıdaki şekilde hesaplanır:
ISO 100 değeri için
D=GN/f
GN = Flaş pozlama sabit sayısı
D = Flaş ile obje arasında aydınlatılabilen maksimum uzaklık
f = Diyafram açıklığı

Birkaç örnekle açıklayacak olursak; GN değeri 80 olan bir flaşın aydınlatma mesafesi;
D=GN/f => D=80/4=20 => Yani, f/4 diyafram açıklığında yapılan bir çekim ile mesafe 20m.'dir.
D=GN/f => D=80/2,8=28,5 => Yani, f/2,8 diyafram açıklığında yapılan bir çekim ile mesafe 28,5m.'dir.
D=GN/f => D=80/16=5 => Yani, f/16 diyafram açıklığında yapılan bir çekim ile mesafe 5m.'dir.

Yukarıdaki hesaplamalardan anlayacağımız gibi, diyaframımız açıldıkça aynı flaş ile daha uzun mesafeyi aydınlatabiliyoruz.

Tepe flaşı satın alırken, flaşın üzerindeki ve broşüründeki GN değerine dikkat etmeyi unutmayın. GN değeri yükseldikçe, doğal olarak alacağınız flaşın fiyatı da artacaktır.

Doğal ışığın yetersiz olduğu durumlarda flaş kullanımı:
Bazen ortam ışığımız yeterli olmaz. Bu durumda flaş kullanmamız gerekebilir. Flaşımızın yukarıda bahsi geçen  hesaplamalara göre aydınlatma mesafesini bilerek kullanmalıyız. Bu şu demektir; makinemizin dahili flaşı ile genellikle 5m. mesafe üzerini sağlıklı aydınlatamayacağımız için, örneğin bir sahne gösterisini fotoğraflayacaksak, sahneye en yakın konumu tercih etmeliyiz. Ancak GN değeri 80 veya 100 olan bir tepe flaşımız varsa, bu durumda orta alandaki koltuklardan bile sahneyi sağlıklı şekilde fotoğraflayabileceğiz demektir.

Flaşımız her ne kadar güçlü olursa olsun, manzara, v.b. fotoğraflar için yeterli değildir. Bu sebeple, gece fotoğraf çekerken, özel şartlar haricinde flaş kullanılmamalı, flaş devre dışı bırakılarak tripod ile fotoğraf çekilmelidir (Bkz. Fotoğraf-3). Bu durumda çok daha sağlıklı sonuçlar elde edersiniz.

Mehmet Yalhı Photography
Fotoğraf-3

Dolgu ışığı elde etmek amacıyla flaş kullanımı:
Dolgu ışığı demek, çektiğimiz cisim veya kişi üzerindeki sert gölgeleri veya karanlık bölgeleri flaş ışığı ile kısmen aydınlatmak demektir. Aşağıdaki örnekte, flaşsız ve flaşın dolgu ışığı olarak kullanıldığı fotoğrafı görebilirsiniz (Bkz. Fotoğraf-4). Dolgu ışığına genellikle sert güneşin olduğu yerlerde veya ışığın çok ölü/zayıf olduğu yerlerde ihtiyaç duyarız. Dolgu ışığı elde etmek için flaş ışığımızın şiddetini normal değerinin altına düşürerek fotoğraf çekmemiz gerekir. (Bkz. makine/flaş kullanım kılavuzu)

Fotoğraf-4

Ters ışıkta objeyi aydınlatmak amacıyla flaş kullanımı:
Özellikle porte/kişi fotoğrafı çekerken bazen arkadan gelen ters ışık modelimizi karanlıkta bırakır ve fotoğrafımızda kişinin detayları görünmez (Bkz. Fotoğraf-5). Bu ve benzeri durumlarda flaş ışığı, arkadan gelen ters ışığı yenmek ve modelimizi aydınlatmak için kullanılır. 

Fotoğraf-5

Sektirme tekniği:
Şekil-1
Sektirme tekniği, flaştan gelen direkt sert ışığı dolaylı olarak modelinize yönlendirmek ve yumuşatmak amacıyla kullanılır (Bkz. Şekil-1). Bu tekniği kullanabilimek için makinenizin üzerindeki dahili flaş yeterli olmayacaktır. İhtiyacınız olan bir tepe flaşıdır. Tepe flaşlarının kafaları çeşitli açılarda ayarlanabildiği için sektirme tekniği için en uygun flaşlardır. Sektirme tekniği, tepe flaşını tavana veya duvara yönlendirmek suretiyle uygulanır. Adından da anlaşılacağı gibi, flaş ışığı tavan veya duvardan sekerek dağılmak suretiyle yumuşak bir biçimde modelinizin üzerine yansır. Bu sayede sert gölgeler ortadan kalkmış olur.


Aşağıdaki fotoğraf, direkt flaş ışığı ve tepe flaş ışığı kullanılarak yapılan çekim arasındaki farkı göstermektedir (Bkz. Fotoğraf-6). Aşağı soldaki karede de görüldüğü gibi, direkt flaş modelin yüzünde parlama ve arkasında sert gölge oluştururken, sağdaki sektirme tekniği ile yapılan çekimde gölgeler tamamen yumuşamıştır.

Fotoğraf-6

Tuesday, February 12, 2013

Şelale/Akarsu/Dere v.b. Çekme Tekniği

Eskiden bir çoğomuzun evinin duvarında aylık takvimler asılı olurdu. Çoğunun üzerinde ise her aya ait doğa/manzara fotoğrafları bulunurdu. Bu fotoğrafların çoğunda nehir, dere, şelale v.b. akarsu fotoğraflarına dikkat ettiyseniz, suyun ipeksi bir görüntüye sahip olduğunu göreceksiniz (Bkz. Fotoğraf-1) . Bugün bu görüntüyü Photoshop kullanarak elde etmek mümkün. Peki o tarihlerde nasıl elde ediliyordu bu görüntü.

Mehmet Yalhı Photography
Mehmet Yalhı Photography
Fotoğraf-1

Aslında çok basit; ihtiyacımız olan 1 adet ND filtre (Bkz. Fotoğraf-2) ve bir adet tripod. ND filtrenin İngilizce karşılığı Neutral Density, yani "doğal yoğunluk". Bu filtrelerin amacı, gün ışığında sağlayamadığımız daha uzun pozlama değerini bize sağlamak.
Fotoğraf-2

Şöyle ki; akarsu/dere/şelale v.b. fotoğrafını ipeksi bir görüntü verecek şekilde fotoğraflamak istiyorsak, yapmamız gereken makinemizi enstantane öncelikli moda getirmek ve pozlama süresini (suyun akış hızına göre) 1/10sn, 1sn. veya biraz daha uzun süreye ayarlamak. Ancak gün içerisinde özellikle de kuvvetli ışık ortamında makinemiz bizim bu kadar uzun pozlama yapmamıza izin vermeyecektir. İşte bu noktada, objektiften içeri giren ışık miktarını düşürmek amacıyla ND filtre kullanırız. Objektife takılan bu filtre, içeri giren ışığın miktarını azaltacaktır. Aşağıdaki tabloda hangi ND filtrenin ışık geçirgenliğini ne oranda azaltacağı detaylı olarak verilmiştir. Örneğin; ND2 filtre, ışığı %50 geçirirken, ND4 filtre, ışığı %25 oranında geçirecektir.

Lens alanı açıklığı, tüm lense oranlaOptik yoğunluk F-stop düşürme % Geçirgenlik
10.0100%
ND21/20.3150%
ND41/40.6225%
ND81/80.9312.5%
ND161/161.246.25%
ND321/321.553.125%
ND641/641.861.563%
ND1281/1282.170.781%
ND2561/2562.480.391%
ND5121/5122.790.195%
ND10241/10243.0100.098%
ND20481/20483.3110.049%
ND40961/40963.6120.024%
ND81921/81923.9130.012%


ND filtereler su dışında, bulutlar üzerinde dramatik etkiler yaratmak için de kullanılır. Aşağıda çeşitli fotoğrafçıların yaptığı çekim örnekleri, ND filtre kullanarak ne tarz çekimler yapabileceğimiz hakkında biraz daha ayrıntılı fikir sahibi olmamızı sağlayacaktır.



Mehmet Yalhı Photography


Saturday, February 9, 2013

Histogram

Fotoğraf makinamızın histogram bölümüne girdiğimizde, karşımıza aşağıdaki gibi bir grafik çıkar. Bu grafiğin anlamını çoğumuz önemsememiş olabiliriz. Veya bazılarımıza gereğinden fazla detay gelmiş olabilir ve hiç merak etmemiş olabilir.



Aslında bu grafik bize fotoğrafımız hakkında önemli bilgiler vermektedir. Histogram, çekilen fotoğrafa ait koyu ve açık tonların miktarını bildiren bir grafiktir. "Buna neden ihtiyacımız var ki?" diye düşünebilirsiniz. Özellikle profesyonel fotoğrafçılar çoğu zaman histogramdan aldıkları bilgiye göre pozlama ayarlarını yaparlar. Histogram, bir anlamda sizin çıplak gözle göremediğiniz bilgileri grafiksel olarak size aktaran önemli bir araçtır.

Şöyle ki:
Şekil-1
Şekil-1'deki histogram grafiği üzerinde soldan sağa doğru gördüğünüz yatay alan, fotoğrafa ait tonları ifade eder. En sol taraf, siyahtan başlayarak en koyu tonları, en sağ taraf ise, beyazdan başlayarak en açık tonları ifade eder. Soldan sağa doğru gidildikçe, tonlar da siyahtan beyaza doğru değişkenlik gösterir. Grafik üzerindeki dikey alan ise bize bu tonların piksel sayısını, yani bir başka deyişle miktarını gösterir.

Şekil-2'deki grafiği örnek alacak olursak, bu grafiğe ait fotoğraf hakkında fotoğrafı görmeden bile, koyu tonların açık tonlara göre daha fazla olduğu yorumunu yapabiliriz. Hatta bu fotoğrafta hiç beyaz pikselin olmadığını da açık bir şekilde anlamaktayız.


Şekil-2

Aşağıda, fotoğrafıyla birlikte görünen bir başka histogram örneğine göz atalım. Burada histograma baktığımızda koyu tonların neredeyse olmadığını, ancak açık tonların bir hayli fazla olduğunu söylüyor bize. Nitekim, fotoğrafa baktığımızda da bunu belirgin bir şekilde farkedebiliyoruz.




Histogramın bize sağladığı en önemli fayda şudur aslında. Özellikle çok güneşli havalarda LCD ekranımız bizi çektiğimiz fotoğraf konusunda yanıltır. Fotoğrafın doğru pozlanıp pozlanmadığını anlamak için LCD ekrana bakmamız yeterli olmaz ve bu durumda imdadımıza histogram yetişir. Aşağıdaki örnekte göreceğiniz gibi, histogram grafiğinin ağırlıklı olarak sola (yani koyu tonlara) yaslanmış olduğunu gözlemlerseniz, fotoğrafınız büyük olasılıkla az pozlanmış demektir. Tam tersi, histogram grafiğinin ağırlıklı olarak sağa (yani açık tonlara) yaslanmış olduğunu gözlemlerseniz, fotoğrafınız büyük olasılıkla fazla pozlanmış demektir. Her iki durumda da, doğru pozlamayı elde etmek için, makinemizin poz telafisi düğmesi ile gerekli ayarı yapmak suretiyle, doğru pozlamayı, yani histogramın eşit dağıldığı (ortadaki fotoğraf) şartı sağlamamız gerekmektedir.


Friday, February 8, 2013

Şimşek Fotoğrafı Çekme Teknikleri

Mehmet Yalhı Photography

Bir çoğumuz şimşeklerin çaktığı gökyüzünü fotoğraflamak istemişizdir. Ve hatta şimşeğin çakış anını yakalamak için defalarca deklanşöre basmışızdır ancak bir türlü istediğimiz sonucu alamamışızdır. Bu yazıda çok hızlıca şimşek fotoğrafı çekme hilesinden bahsedeceğim sizlere.

Öncelikle, şimşek fotoğrafı için şimşeği yaklamaya çalışmamalısınız. Şimek sizin kurduğunuz "tuzağa" kendi düşmeli. Nasıl mı?

Mehmet Yalhı Photography


Şekil-1

  1. Şimşeğin yoğun olarak çaktığı bölgeyi tespit edin.
  2. Bu bölgeye doğru tripdonuzu kurun ve makinenizi yerleştirin.
  3. Kadrajınızı biraz geniş tutun ki, beklenmedik yerde şimşek çakması durumunda kaçırmayın. Sonradan gereksiz yerleri nazıl olsa kesip atabilirsiniz.
  4. Objektifinizin netliğini sonsuza getirin. Bunun için objektifiniz üzerindeki netlik halkasını sonsuz işaretini görünceye kadar çevirmeniz yeterli olacaktır. (Bkz. Şekil-1)
  5. Fotoğraf makinenizi manuel moda getirin.
  6. Dİyafram değerinizi f/5.6 veya f/4 olacak şekilde ayarlayın.
  7. Pozlama süresini makinenizin elverdiği en uzun pozlamaya getirin. Bu genellikle 30sn.'dir. Eğer varsa kablo deklanşör kullanın, bu durumda çok daha uzun pozlama yapabilirsiniz.
  8. Makinenizi timer (zamanlayıcı) moduna getirin. Bu işlem, deklanşöre basarken makinenizin titremesini önleyecektir. (Bkz. Şekil-2)
  9. Şimşeğin çakmasını bekleyin ve iki şimşek arasındaki süreyi kontrol edin. Şimşek çaktıktan sonra kabaca bu süre kadar bekleyin ve deklanşöre basın.
  10. Makineniz 30sn. süre ile çekim yapacaktır. Bu süre içinde şimşek çakması durumunda onu yakaladınız demektir. Çakmazsa 30sn. sonra tekrar deklanşöre basıp yine bekleyin.
  11. Taa ki şimşek sizin "tuzağınıza" düşünceye dek.
Şekil-2

Notlar:
  • Eğer sonuç beklediğinizden fazla karanlık çıkarsa, diyafram değerinizi küçültün. Veya tam tersi, fazla aydınlık çıkarsa, diyafram değerinizi kısın. Bu şekilde ideal ışığı yakalayıncaya kadar diyafram değeri ile oynayabilirsiniz.
  • Kadrajınıza sadece gökyüzünü değil, ortamla ilgili konuları da dahil etmeyi unutmayın.
  • Sabırlı olun, ilk denemenizde başarılı olamayabilirsiniz.

Aşağıda çeşitli fotoğrafçıların yaptığı çekimlerden oluşan birkaç örnek size ilham vermek için yeterli olacaktır.








Sunday, February 3, 2013

Makinemiz Neye Göre Pozlama Yapar

Bazen çektiğimiz fotoğrafların, olması gerekenden daha karanlık veya daha aydınlık olduğunu görürüz. Bunun nedeni, makinemizin kadrajın oransal olarak ışık değeri yüksek alana göre pozlama yapmasıdır.

Bunu şöyle açıklayalım:
Fotoğraf makinesinin vizöründen baktığımızda, aşağıdaki gibi bir görüntü ile karşılaşırız.


Bu pencerenin oransal olarak ışık değeri yüksek alan, makinemizin pozlama yapmaya karar verdiği alandır. Aşağıdaki örnekteki gibi, koyu alanlar (ışığın az olduğu) daha çoğunluktaysa, makinemiz koyu alana göre pozlama yapacaktır. Yani bu alandaki her obje doğru pozlanmış olacak, dışında kalan objeler fazla pozlanmış olacak demektir.


Aşağıdaki örnekteki gibi, açık alanlar (ışığın fazla olduğu) daha çoğunluktaysa, makinemiz açık alana göre pozlama yapacaktır. Yani bu alandaki her obje doğru pozlanmış olacak, dışında kalan objeler az pozlanmış olacak demektir.


Aşağıda canlı 2 örnek görüyoruz. Tavşanın fotoğrafını çekmek istediğimizde fotoğraf koyu çıkacaktır. Bunun sebebi, kadraja dahil edilen açık (ışığı fazla) alanların daha fazla olmasıdır. Makine bu durumda açık bölgelere göre pozlama yapmış ve diğer alanlar (tavşanın bulunduğu bölge) koyu pozlanmıştır.


Bir başka örnekte de bisiklet sürücüsü tamamen koyu çıkmıştır. Bunun sebebi yine kadraja dahil edilen ışıklı alanın koyu alana göre fazla olmasıdır. Makine bu durumda da ışıklı alana göre pozlama yapmış, bisiklet sürücüsü tamamen koyu (silüet) çıkmıştır.

Bu durum ters ışık fotoğrafı çekmek istediğimizde lehimize çalışan bir durumdur. Aşağıdaki örnek ters ışık fotoğrafçılığına güzel bir örnektir. Ancak bisiklete binen kişi bir arkadaşımız olsaydı ve biz onu görünütlemek istiyor olsaydık, bu durumda arkadaşımızı görebilmek için kadrajı bisiklet ve arkadaşımızın vücudu ile doldurmamız, yani koyu alanları fazlalaştırmamız gerekecekti.




Saturday, February 2, 2013

Net Fotoğraf Çekmek İçin İpuçları

Fotoğrafınız net değilse gerisi boştur. Ne kadar iyi makine kullanırsanız kullanın, ne kadar güzel bir manzara, portre veya makro çekerseniz çekin, az miktarda netsizlik bile fotoğrafınızın ziyan olmasına sebebiyet verecektir.

Fotoğrafın netliğini etkileyen 2 önemli faktör vardır. Bunlardan biri bizim hareketli olmamız, diğeri ise çektiğimiz objenin hareketli olması. Her iki durumda da yapılması ve dikkat edilmesi gereken hususlar şöyledir:


Çektiğimiz obje hareketli ise:

  • Enstantane değerimizi olabildiğince yüksek tutmalıyız
  • Işık şartları müsait değilse, ISO değerimizi yükseltmeliyiz (buna bağlı olarak enstantane artacaktır)
  • Objemiz belirli bir yönde sabit hareket ediyorsa, makinemizi obje ile aynı paralelde hareket ettirmeliyiz
Çektğimiz obje sabit ise:

Tripod kullanın



Deklanşöre basmak yerine kablo deklanşör tercih edin (deklanşöre basarken makineniz titreyecektir)


Kablo deklanşörünüz yoksa, makinenizin zamanlayıcısını kullanın




Makinenizdeki (varsa) ayna kilitleme özelliğini kullanın


Objektifinizde (varsa) imaj sabitleme düğmesini (Nikon=VR / Canon=Stabilizer) aktif hale getirin


Diyafram değerini, objektifin en açık diyafram değerinin 2 stop üzerindeki değerin altına düşürmeyin (Ör: Objektifiniz f/2.8 ise, f/5.6 değeri altında çekim yapmayın)

f/1.8 è f/2 è f/2.8 è f/4 è f/5.6 è f/8 è f/11

İmkanlarınızın elverdiği ölçüde iyi kalite objektif kullanın
ISO ayarınızı büyütmekten kaçının


Thursday, January 31, 2013

Farklı Odak Uzaklıkları ile Farklı Kadrajlar

Bugün amatör fotoğrafçıların birçoğu, profesyonellerin neden birden fazla objektif taşıdığını merak eder. Bunun nedeni, farklı objektiflerle farklı çekimler yapılabilmesidir. Örneğin bir geniş açı objektif birçok objeyi kadrajın içerisine dahil ederken, objeleri kendinden uzaklaştırır. Objeleri kendimize yakınlaştırmak istediğimizde ise zoom objektiflere ihtiyaç duyarız. Özetle, geniş açı objektifle yaptığımızı zoom ile, zoom ile yaptığımızı geniş açı objektif ile yapamayız. Her objektifin bu anlamda kendine özgü özellikleri ve aynı zamanda artı ve eksileri vardır.

Farklı objektiflerle yapabileceğimiz şeylerden bir tanesi de, ard alanın belirlenmesidir. Aşağıdaki fotoğrafa baktığımızda, farklı objektiflerle veya farklı odak uzaklıkları ile yapılan çekimde, model birebir aynı ebatta kadraja dahil edilmesine rağmen, arda alan farklılık göstermektedir. Farklı objektifler kullanarak veya farklı odak uzaklıkları kullanarak arda alan hakkında daha çok bilgi veya daha az bilgi verebiliriz. Odak uzaklığımız azaldıkça (ör: 16mm.) arda alan daha fazla kadraj içerisine dahil olurken, odak uzaklığımız arttığında, (ör: 200mm.) arda alan daha az kadraj içerisine dahil olacaktır.



Örneğin, Paris'te Eyfel Kulesi önünde fotoğraf çektirdiğinizi düşünün. Elbette ki bu karede ard alanda Eyfel Kulesi'nin olmasını isteyeceksiniz. Bu durumda örneğin 28mm. gibi daha küçük bir odak uzaklığı tercih etmeniz gerekebilir. Bir başka örnekte ise, arka fonda istenmeyen çöp yığını, bir grup kalabalık veya sizinle ilgisi olmayan reklam panolarının olduğunu varsayın. Bu durumda ard alandaki istenmeyen cisimlerden kurtulmak için olabildiğince büyük odak uzaklığı (ör: 150mm.) kullanarak fotoğrafı çekmeniz gerekecektir.

Özetle, odak uzaklığı sadece ilgi merkezinize yaklaşmak veya uzaklaşmak için değil, ard alandaki objeleri kadraja dahil etmek veya onlardan kurtulmak için kullanır. Aşağıda bir başka örnek, farklı odak uzaklığı kullanılarak ilgi merkezi değişmeden, ard alanın nasıl değişebileceğini göstermektedir.

Önemli not: Portre çekimlerinde odak uzaklığı azaldıkça (özellikle 50mm.'nin altında), istenmeyen deformasyonlar meydana geleceği için, aşağıdaki örnekteki gibi kişiler farklı görünürler.