Işık, kadraj, zamanlama ve algılamanın fotoğrafa etkileri
İnsan gözünün 50mm.
bir lens ile yaklaşık aynı görüş açısına sahip olduğunu biliyoruz. Peki bu
50mm. organik lensten aynı yere bakarken, hepimiz aynı şeyi mi görüyoruz? Bu
sorunun sanıyorum en doğru cevabı “hayır “ olsa gerek. Aksi takdirde çok
başarılı fotoğrafçılarla, eline fotoğraf makinesini yeni alanlar arasındaki
fark kısa sürede kapanabilirdi. Bir fotoğrafçı, günlük yaşantısında her zaman
fotoğraf makinesinin vizöründen bakıyormuşçasına etrafını inceler. Bu, yolda
yürürken, bir vasıtadayken, alış veriş yaparken veya bir kafede otururken
değişmeyen bir özelliktir. Herkes bir sahilde gün batımını izlerken, fotoğrafçı
aynı sahilin gün doğumundaki halini, sahildeki dalgaların daha durgun veya
hırçın olduğu zamanki halini, az sonra denize doğru yürüme ihtimali olan küçük
bir çocuğu ve hatta o çocuğun kumda bırakacağı ayak izlerini, bu izlerin
güneşin farklı zamanlarda yaratacağı etkisini çoktan görmüştür. İşte tüm
bunları ne kadar iyi görebildiğimiz, bizim ne kadar iyi bir fotoğrafçı
olduğumuzun en temel göstergesidir.
Algılama
Görebilme
kabiliyetinin dışında, beynin algı kabiliyetinin de fotoğrafla doğrudan
ilişkisi vardır. 50mm. lens her ne kadar insan gözüne eşdeğer olsa da, beynin
algılama gücüne bugünkü hiçbir lens teknolojisinin ulaşması mümkün değildir.
Bunun en iyi ispatı, makinenizin vizöründen baktığınız zamanki algıyla, direkt
olarak gözünüzle baktığınız algı arasındaki farktır. Ne kadar geniş açı lens
kullanırsanız kullanın, vizör arkasından baktığınız görüntü, gözünüzün ve
dolayısıyla beyninizin algıladığı görüntüden daha dar kadrajlı olacaktır.
Birçoğumuz, çok beğenerek fotoğrafını çektiğimiz bir doğa fotoğrafının baskıdan
sonra aynı lezzeti vermediğini yaşamışızdır. Bunun sebebi, objektifin yalnızca
görmesi, insanın ise gördüğünü algılayabilmesidir. Fotoğraf çekmeye başladığım
ilk yıllarda sıklıkla yaşadığım bu sorunu, daha sonra cebimde ortası dikdörtgen
olarak kesilmiş küçük bir kağıtla dolaşarak aşmaya çalıştığım günleri
hatırlıyorum. Fotoğrafını çekmeyi planladığım bir yer olduğunda, makinem
yanımda olmadığı zamanlarda bu küçük kağıdı çıkartır, delikten bakar, geri
gelip fotoğraf çekmeye değer bir kadrajın mevcut olup olmadığını anlamaya
çalışırdım. Zaman zaman hala bu basit ama etkin yönteme başvurduğumu itiraf
etmeliyim.
Psikolojik
etkenler
Fotoğraf - 1 |
Psikolojik etkenler de fotoğraf sanatında
önemli rol oynar. İnsan beyni sistematik ve düzenli çalışmayı sever. Baktığı
her yerde bir düzen, sıralama, paralellik,
renk uyumu gibi öğeler arar; kaostan hoşlanmaz. Bugün ödül almış birçok
fotoğrafta, bu öğelerden en az birkaç tanesine rastlandığı sıkça görülmektedir.
Hepimizin bildiği 1/3 kuralında da benzer psikolojik etkenler rol oynar. 1/3
kuralına uygun olarak yapılan bir çekimde, kadrajın 1/3’lik alanı içinde kalan
objenin solda veya sağda olması buna en güzel örnektir. İnsan beyni baktığı bir
yağlı boya tabloyu, girdiği bir odayı veya bir fotoğrafı soldan sağa doğru
tarar. Göz beyinden gelen bu komutu uygular ve taramayı bitirdiğinde fotoğrafın
sağında ilgi merkezi ve duraksayacak yer arar. İşe burası, bizim kadraj içinde
ilgi merkezi olmasını istediğimiz objeyi kullanacağımız alandır. Fotoğraf 1’e (1/30sec
- F/11) baktığımızda 1/3 kuralına uygun olarak çekildiğini söyleyebiliriz.
Fenerin, kadrajın sağına yerleştirilmiş olması da az önce bahsedilen psikolojik
beklentileri karşılar nitelikte. Ancak tüm bu kurallara uyulmasına rağmen, sol
tarafta kalan önemli ölçüdeki boşluk, fotoğrafa olumsuz olarak yansımış.
Fenerin hemen sağında kalan bozuk yapılaşmanın kadraja dahil edilmek
istenmeyişi de biraz sıkışıklık yaratmış. Örneğin, aynı fotoğraf sol taraftaki
boşluğu dolduracak martıların gelmesi beklenerek çekilseydi daha başarılı
olabilirdi.
Fotoğraf - 2 |
Fotoğraf 2’de (1/20sec - F/11) dik kadrajlı bir deneme daha
yapılmasının olumlu etkilerini kolayca görebiliyoruz. Bu fotoğrafta, az önceki
gereksiz boş alandan kurtulunmuş ve daha başarılı bir kadraj elde edilmiştir.
Fotoğraf çekerken, aynı yeri hem yatık hem de dik kadrajla çekmenin veya
çekmeden önce dik kadrajdaki görüntünün nasıl olduğuna bakmanın faydalı
olacağını düşünüyorum. Aynı şekilde, eğer teleobjektif kullanıyorsak, birkaç
farklı odak uzaklığında kadraj yaparak fotoğrafı tamamlamak, fotoğrafa ayrı bir
tat katacağı gibi, daha sonra içlerinden yapılacak seçim için alternatifleri de
arttıracaktır.
Işık, kadraj ve zamanlama
Bir fotoğrafı başarılı kılan en önemli
etkenlerin başında ışık, kadraj ve zamanlama gelmektedir. Aynı kadraj, bir
başka ışık veya bir başka zamanda çok daha farklı sonuçlar verebileceği gibi,
aynı ışık altında ve aynı zamanda çekilen ancak farklı kadrajlar kullanılan
fotoğraflar da, farklı alternatifler yaratacaktır.
Fotoğraf - 3 |
Fotoğraf 3 (1/320sec - F/9)
ve Fotoğraf 4 (1/4sec - F/3,5), yazının başında bahsedilen bakma ve görme
kavramlarına uygun bir örnek olarak gösterilebilir. Kıbrıs/Girne’de çekilen
Fotoğraf 3, birçok amatör ve profesyonel fotoğrafçı tarafından defalarca
fotoğraflanmıştır. Ancak aynı kadrajın başka bir ışık altında, örneğin gün
batımından hemen sonra, Fotoğraf 4’deki gibi bir sonuç vereceği birçok
fotoğrafçı tarafından görülememiştir. Fotoğraf 3’de, gökyüzündeki bulutların
oluşumu ve suya yansımasının hoş bir doku yarattığı söylenebilir. Aynı şekilde
suyun durgunluğu, limandaki yatların, kalenin ve evlerin suya yansıması, 2/3’si
boş olan kadrajın dolmasını sağlamıştır. Limandaki apartmanların yüzlerinin
biraz karanlık çıkması ve kadrajın sol alt tarafındaki kayanın kadraja dahil
olması, bu fotoğrafta göze çarpan olumsuzluklar olarak sıralanabilir.
Fotoğraf - 4 |
Fotoğraf
çekerken en sık yapılan hatalardan birisi de, yapılan kadrajda yalnızca
fotoğraflanacak objeye odaklanılması ve kadrajın kenar ve köşelerinde kalan
diğer alanların tamamen göz ardı edilmesidir. Birçoğumuz, özellikle aile
fotoğrafı çekerken, konuyla veya ortamla ilgisiz objeleri de beraberinde
çekmişizdir. Bu, bir piknik alanında çekilen çocuk fotoğrafında arkada duran
arabalar veya bir arkadaş grubu fotoğrafında sağda solda duran eşyalar gibi,
gözün ve beynin yalnızca ilgi merkezine odaklandığı ve diğer objeleri
kesinlikle görmediği durumlardır. İyi bir fotoğrafçı, deklanşöre basmadan önce
kadrajın kenar ve köşelerine nelerin dahil olduğunu mutlaka tespit etmelidir.
Aksi takdirde, Fotoğraf 3’de olduğu gibi, küçük bir kaya parçası, güzel bir
fotoğrafın bütünlüğünü bozmaya tek başına yetebilir. Fotoğraf 4’te, gündüz
çekilen fotoğraftaki bulutlar olmadığından, gökyüzüne ayrılan alan daha dar
tutularak yerine, denizin mavisinin koyudan açığa giden tonlarının hakim olduğu
alan daha geniş tutulmuştur.
Fotoğraf - 5 |
Teleobjektif kullanılarak, aynı yere ait
birden fazla odak uzaklığı kullanılmasının, daha sonra bize çekilen fotoğraflar
arasından seçme şansımızı arttıracağından bahsetmiştim. Fotoğraf 5 (1/8sec - F/3,5),
bu ifadeyi destekleyen iyi örneklerden birisi sayılabilir. Fotoğraf 3 ve 4’le
kıyasladığımızda, bu fotoğraf bize limanın nereden çekildiği hakkında bilgi
veriyor. Daha önceki fotoğrafların denizden çekildiği izlenimi varken, Fotoğraf
5’in limanın devam eden bir parçasından çekildiği açıkça belli oluyor. Bu
fotoğrafta zamanlamanın da ayrıca çok önem ifade ettiğini vurgulamakta fayda
görüyorum. Güneş battıktan hemen sonraki ve hava tamamen kararıncaya kadar ki
süreç içerisinde ışığın rengi çok hızlı değişimler gösterir. Fotoğraf 5’de
kadrajın sol tarafındaki kalenin ışıklandırması, kadrajın diğer tarafındaki
ışıklandırmalara göre çok daha kuvvetlidir. Aynı fotoğrafın 5 veya 10 dakika
sonra çekilmesi, havanın iyice kararmasına ve kale ışıklandırması ile ortam
ışığı arasında ciddi bir kontrast farkı oluşmasına sebebiyet verecektir.
Kadrajda koyu alanlar çoğunlukta olduğuna göre, fotoğraf makinemizin
pozometresi bu alanları dikkate alarak pozlandırma yapacak ve enstantaneyi uzun
tutacaktır. Bu da doğal olarak kale ışıklarının fotoğrafta patlamasına
sebebiyet verecektir. Fotoğraf 5’i bu anlamda değerlendirdiğimizde zamanlama ve
ışık açısından uygun olduğunu söyleyebiliriz.
Fotoğraf - 6 |
Aynı yerde yine dikkatimizi çeken bir nokta
dağların, binaların ve yatların yansımasıdır. Bu yansıma, diğer fotoğraflarda
da belirgin bir şekilde varolmasına karşın, Fotoğraf 6’da (1/2,5sec - F/4,5),
yansımanın simetrik özelliği ön plana çıkartılmak için daha yakın kadraj
yapılmıştır. Sudaki dalgalanma her ne kadar ayna etkisini bozsa da, aynı yere
ait birden fazla başarılı kadraj yapılabileceğine dair uygun bir örnek
olduğundan bu fotoğrafı da yazı konumuza ilave etmeyi uygun buldum.
Fotoğraf - 7 |
Fotoğraf 7
de (1/320sec - F/9,5) zamanlama faktörü için iyi bir örnek sayılabilir. Bu
fotoğraf çekilmeden yaklaşık 30dk. önce tripodumu ve makinemi uygun bir şekilde
konumlandırdım ve beklemeye başladım. Uzun bir bekleyişin sonunda limandan
ayrılan bir yat tam istediğim noktaya geldiğinde deklanşöre bastım. Burada
özellikle dikkat ettiğim nokta yatın yansımasının tamamının kadraja dahil
edilmesi ve aynı zamanda da arka planda kalan kara parçasının yatın gövdesini
kesmemesiydi. Buradaki zamanlamanın birkaç saniye gibi küçük bir farkla yanlış
kullanılmasının, aynı kadrajda yaratacağı olumsuz etkiyi tahmin etmek güç
olmasa gerek. Bu tip fotoğraflarda genellikle konuyla ilgisiz birtakım
objelerin istemeden kadraja dahil olması da muhtemel problemlerden biridir.
Örneğin aynı fotoğrafta, limanda arka planda bir arabanın bulunması veya kale
üzerinde bazı restorasyon işlemlerinin yapılıyor olması konu bütünlüğünü
bozabilirdi.
Eski bir resim öğretmenim bana, iyi bir
ressamın başladığı resmi hiçbir zaman bitiremeyeceğini, çünkü üzerinde sürekli
oynayacağını ve daha mükemmel yapmak için uzun süre çabalayacağını söylemişti.
Aynı şeyi fotoğraf için de söylemek yanlış olmaz sanırım. Bir yeri
fotoğraflarken tek bir kare ile yetinmek yerine, aynı yeri farklı ışıkta,
farklı mevsimde ve farklı kadrajlarda fotoğraflamayı ihmal etmeyelim. Hepimize
bol ışıklı günler dileğimle.
Fotoğraf tekniklerini anlatan bu dokümanlar Mehmet Yalhı tarafından yazılmış olup, hiçbir kaynaktan alıntı değildir. Tüm hakları saklıdır - copyright © www.mehmetyalhi.com 2008
No comments:
Post a Comment