Fotoğrafta insan faktörü
Bugüne kadar hep
üzerinde durduğumuz, kadraj, ışık, pozlama süresi gibi fotoğrafik kavramlara
ilave olarak bu sayıda, fotoğrafta insan faktörünün etkilerinden bahsetmek
istiyorum. Hepimizin bildiği gibi fotoğrafın, portre, doğa, ürün, basın, reklam
ve tanıtım gibi, daha saymakla bitmeyecek çok çeşitli dalları mevcut.
Kimilerimiz bunlardan yalnızca biriyle ilgilenirken, kimilerimiz karma
fotoğraflar çekmekten hoşlanabiliyor. Kimilerimiz yalnızca siyah beyaz fotoğraf
çekerken, kimilerimiz de renkli dışında çekim yapmıyor. Fotoğrafçının iç
dünyasından dışarıya yansıtmak istediği duyguların ifade şekli olan tüm bu
yaklaşımların sonucu olarak da ortaya farklı kitlelerin beğenisini kazanan
fotoğraflar çıkıyor.
Ödül alan veya
çoğunluk tarafından beğeni kazanan birçok fotoğrafın ardında gizli olan,
fotoğrafın siyah/beyaz veya renkli olması, reklam veya sanat fotoğrafı olması
değil de, fotoğraf karesine dahil edilen insan ve yansıttığı duygudur aslında.
Farklı yapılardaki insanların çoğunluğunun ortak beğenisini kazanabilmek,
aslında o insanların ortak duygularını ortaya çıkardığımız anlamı taşımaktadır
ki, bunu her fotoğrafla sağlamak mümkün değildir. Peki bunu nasıl başarabiliriz
sorusunun cevabı sanıyorum hiç bir fotoğraf kitabında formüle edilmemiştir. Bu
bazen şans eseri, bazen de gerçekten yoğun bir emeğin karşılığında elde
edilebilir. Bir fotoğraf karesinde duygusal bazı öğeler arıyorsak, insan
faktörü sanıyorum en etkin olanıdır. Çünkü insan her duyguyu en iyi ifade
edebilen bir yaratıktır. Eşsiz bir doğa fotoğrafında veya nadide bir çiçek
fotoğrafında estetik, zarafet ve güzellikten bahsedilirken, duygusal birşeyler
bulmak herzaman mümkün değildir. Dolayısıyla kadraja insan faktörünü eklemenin,
fotoğrafa duygusal anlamda artı değerler katacağı bir gerçektir. Buna, gün
batımını seyreden elele bir çiftin silueti, güneşin parıltısı altındaki bir
balıkçı teknesindeki balıkçının ağını toplaması, bir tren istasyonunda
birbirini yolcu eden veya karşılayan insanlar, sokak arasında oynayan çocuklar,
yeni doğmuş bebeğini kucaklayan bir anne gibi sayısız örnekler vermek mümkün.
İnsan faktörünü
kadraja dahil etmek için bazen sabırla tasarladığımız ortamın oluşmasını
beklemek gereklidir. Basit bir örnek olarak hafta sonu yaptığımız bir park
gezisini ele alalım. Park içinden nasıl fotoğraf malzemeleri çıkarılabilir diye
düşündüğümüzde, akla ilk gelen oyun parkında bir anne ve çocuğun kucaklaşması, köpeğini
dolaştıran birisinin köpeğiyle şakalaşması, bankta uyuyan bir dilenci veya
çimenlerin üzerinde henüz yürümeyi öğrenmiş bir çocuk olabilir. Bu tür
enstantanelerin oluşması için, çoğunlukla parmağımız deklanşörün üzerinde
beklemekten başka çare yoktur. Bu bekleyişi, avının uygun anını bekleyen bir
arslanın pusuya yatmasıyla özdeşleştirmek yanlış olmaz sanırım. Ancak bu
tariften, her zaman bir köşede oturup beklemek gerektiği anlamı çıkmasın.
Bazen, istediğimiz kadrajı kendimizin de yaratması mümkün olabilir. Bir
fotoğraf gezisinde, ters ışık gelen bir sokakta koşan çocukları fotoğraflamak
için, çocuklara epeyce şeker verip birkaç tur koşturduğumuzu hatırlıyorum.
Sonunda hiç de fena olmayan fotoğraflar elde etmiştik.
Fotoğraf - 1 |
Örneğin; Fotoğraf
1’i (1/5 sec – F/4.5) ele aldığımızda, kadraj, ışık ve diğer teknik yönlerden
eleştirebileceğimiz fazla nokta bulamıyoruz. Ancak bu fotoğrafın bize duygusal
anlamda birşeyler hissettirdiğini söylemek zor. Aynı fotoğrafın sahildeki
banklar dahil edilerek biraz daha geniş kadrajlı çekildiğini ve bir çiftin
birbirlerine sarılmış siluetlerinin olduğunu hayal edelim. Veya kadrajın
solunda bir çocuğun uçan martılara doğru yem attığını ve Kız Kulesi’nin de
kadrajın biraz daha sağında ve arkada fon olarak kullanıldığını hayal edelim.
Sanırım benzeri kompozisyonlar bu fotoğrafı daha anlamlı, daha duygusal ve daha
çok kişi tarafından beğenilen bir fotoğraf haline getirebilirdi.
İnsan faktörünü
fotoğrafa eklemek ihtiyacı, çoğunlukla bazı sıkıntıları da beraberinde getirir.
İnsanlar genellikle fotoğraflarının izinsiz çekilmesinden hoşlanmazlar, ancak
haberli çekilen fotoğraflar da doğallığı yok ettiğinden, biz fotoğrafçılar her
zaman bu ikilem içinde savaş vermişizdir. Toplum içinde fotoğraf makinenizi
elinize aldığınızda, ki eğer SLR tip bir fotoğraf makinesi taşıyorsanız, kısa
sürede dikkatleri üzerinizde toplarsınız. İlk yaklaşım genellikle sizin bir
gazeteci veya paparazi fotoğrafçısı olduğunuz şeklindedir. Sanat adına veya en
azından hobi olarak fotoğraf çekmek isteyebileceğiniz pek akla gelmeyeceği
gibi, bunu ifade etseniz de çoğunlukla inandırıcı olmaz. Bu da insanların
ortamda doğal olmayan hareketler sergilemelerine veya ortamdan uzaklaşmalarına
sebebiyet verir. Tabii bu duygular tek taraflı değildir. Aynı şekilde siz de
toplumun tepkisinden rahatsızlık duyduğunuzdan eliniz fotoğraf makinenize bir
türlü gitmez. Hele bir de tripod kullanmak gibi bir şart doğmuşsa, o fotoğraf
neredeyse çekilmesi imkansız bir hale gelebilir. Çünkü herkesin ortasında
tripodunuzu açmanız, üzerine fotoğraf makinenizi yerleştirmeniz birçok kişi
tarafından hatırı sayılır bir şov olarak meraklı gözlerle izlenmeye değer
bulunacaktır. Tüm meraklı bakışları görmezden gelip, cesaretinizi toplayıp
tripodunuzu kurduğunuzda ise artık ihtiyacınız olan konsantrasyonu
sağlayamadığınızı fark edersiniz ve sonuç istediğiniz gibi olmaz. Çünkü
aklınızda birtek şey vardır, o da fotoğrafı biran önce çekip ortamdan
uzaklaşmak. Bütün bu olumsuz etkenlerin bizleri fotoğraf çekmekten alıkoymasına
izin vermemek için, toplum içinde çektiğimiz fotoğraf sayısını arttırmaya
çalışmamız fayda sağlayacaktır. Böylece özgüvenimiz gelişecek ve toplumla daha
iyi iletişim içine girebilme becerilerimiz artacaktır.
Toplum içinde
fotoğraf çekmeyi kolaylaştıracak yöntemlerden bir tanesi, fotoğraf makinenizi
çantasından çıkartmak, herkesin sizi görmesini ve varlığınıza alışmasını
sağlamak için beklemektir. Fotoğraf çekmeye başlamadan önce yapacağınız bu
bekleyiş, bir süre sonra çevrenizdeki insanların sizin varlığınıza alışmasına
ve size olan ilgisinin dağılmasına sebebiyet verecek, dolayısıyla rahat
çalışmanızı sağlayacaktır.
Fotoğraf - 2 |
Fotoğraf 2 (1/60 sec – F/4), böyle bir yöntem
kullanılarak çekilmiştir. Beyoğlu, Balık Pazarı’nda alışveriş yapan Japon
turistler, elimdeki fotoğraf makinesiyle onlara doğru yaklaştığımda alışverişi
bırakıp bir süre beni izlemişlerdi. Ancak kısa bir süre sonra ilgileri dağılıp
kendi işlerine koyulduklarında, deklanşöre basmak için uygun fırsat doğmuştu.
Bu fotoğraf çok yakından çekilmiş olmasına karşın, hiçkimsenin rahatsızlık
duymadan hayatına devam ettiği açıkça belli olmaktadır. Kadraj açısından dört
dörtlük bir fotoğraf olmamasına karşın, ortamdaki doğal atmosferin
yakalanabilmesi açısından başarılı bir fotoğraf olarak değerlendirilebilir.
Fotoğraf - 3 |
Fotoğraf 3 (1/6 sec – F/3.5) örneğine bakıldığında neredeyse mükemmel bir
simetri yakalanmış olduğunu gözlemliyoruz. Tavan aydınlatmasının, yürüyen
merdivenin ve yan duvarların ileride tek bir noktada buluşması fotoğrafa gerçek
bir derinlik ve üç boyutlu hissi katmış. Ancak bu fotoğraf bir metroda
çekildiğinden, ortamın bu derece boş ve hareketsiz olması, fotoğraftaki mimari
bakış açısından gelen başarıyı gölgelemiş. İnsan gözü, görmeye alıştığı
şeylerin dışındaki durumlarda sürekli bir arayışa girer. Bu fotoğraftaki arayış
da, gözümüzün alıştığı o kalabalık, canlı ve hareketli metro ortamıdır.
Fotoğraf - 4 |
Bir
başka açıdan çekilen Fotoğraf 4’e (1/6 sec – F/3.5) baktığımızda, insan
faktörünün olumlu etkilerinden bahsetmek hemen mümkün oluyor. Bu fotoğraf bize,
insanların üzerlerindeki kıyafetlerden, fotoğrafın hangi mevsiminde çekildiği,
ortamdaki kişi sayısından günün hangi saatlerinde çekildiği gibi bir çok
bilgiyi aynı anda aktarıyor. Kısacası gözümüz bir metro istasyonunda neyi
görmeye alıştıysa, bu fotoğrafta onu görüyor. Bu da fotoğrafın birçok kişi
tarafından beğeni kazanmasına yardımcı oluyor. 3. fotoğrafta hissedilen
eksiklik bu kadrajla tamamen giderilmiş oluyor.
Fotoğraf - 5 |
Yazının başında
belirttiğim tripod ihtiyacı Fotoğraf 5’de (1/6 sec – F/4.2) ortaya çıkmıştır.
Bu arada bana kaç kişinin hangi gazete veya dergi için çekim yaptığımı sorduğu,
arkamda vizörden birşeyler görebilmek maksadıyla zıplayıp duran insanların
yarattığı olumsuz etkileri sanıyorum anlatmama gerek yok. Bu fotoğraf gün
batımından kısa bir süre sonra çekildiğinden, ışık tripod kullanmadan çekim
yapmaya müsait değildi. Fotoğrafın amacı Taksim ve Beyoğlu’ndaki canlılığı ön
plana çıkartmak olduğundan, insan faktörü mutlaka kadraja dahil edilmeliydi.
Gecenin mavisinin oluşturduğu yansıma, bu fotoğrafta gözümüze ilk çarpan
etkenlerden biri. Arkadaki lokantanın metal aksamlarına kadar kadrajın
neredeyse tamamına mavi tonun hakim olması, alacakaranlık duygusunu tam
yansıtmış. Fotoğrafa hareket vermek amacıyla enstantane değerinin düşük
tutulması, arkadaki büfelere ait ışıkların patlamasına sebebiyet verse de,
Taksim ve Beyoğlu’ndaki canlılığı yansıtması bakımından amacına ulaşmış bir
fotoğraf olarak değerlendirilebilir. Fotoğrafın biraz daha erken saatte
çekilmesi, insanların birbirine yapışmış karanlık bir bütün olmaktan çıkmasını
sağlayabilirdi. Ancak sanıyorum o zaman da istediğimiz parlement mavisine yakın
ışığı elde etmek pek mümkün olmayacaktı.
Fotoğraf - 6 |
Fotoğraf 6’da (1/8
sec – F/9) görüntülenen tramvay da yağmurlu bir ortamda çekildiğinden zeminin
ıslak olmasının hoş yansımalar yarattığı söylenebilir. Tramvayın hareketinin
belirginleştirilmesi için de kaydırma tekniğinin (panning) kullanılması
fotoğrafa zenginlik katmış. Ancak sokağın ve tramvayın içinin boş olması, yine
bize bir duygu eksikliğini yaşatmakta.
Fotoğraf - 7 |
Fotoğraf 7’de (1/40 sec – F/4), aynı tramvayın
biraz daha ileriki bir saatte çekilmiş halini görüyoruz. Burada, elinde şemsiye
taşıyan ve koşar adımlarla yürüyen insanlar bizlere yağmur hakkında daha
ayrıntılı bilgi verirken, Beyoğlu’nun görmeye alıştığımız o koşuşturmalı
temposunu da beraberinde yansıtıyor. Fotoğraf 6’daki yalnızlık ve
terkedilmişlik duygusu, bu fotoğrafta yerini daha gerçekçi bir duyguya
bırakıyor.
Yazının başında da
belirttiğim gibi, insan faktörünü kadraja dahil etmek, fotoğrafta bir duyguyu
ön plana çıkarabilecek en etkin yöntemdir. Aynı kadraj ve aynı arka plan
kullanılarak, farklı kişilerle birden fazla duyguyu yansıtabileceğimiz
fotoğraflar yaratmak mümkün. Her ne kadar
bu tarife uygun örnekler vermeye yerimiz kalmadıysa da, herkesin kendi
örnek fotoğraflarını yaratabileceğine eminim.
Bol ışıklı ve fotoğraflı günler
dileğiyle.
Çekimler harika... Anlatım da çok açık ve net... Berrak ifadeler kullanılmış. Ellerine sağlık.
ReplyDeleteÇok teşekkür ederim.
Delete